Sağlık Olsun | Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı: Bakanlık salgını gündeminden çıkarmış durumda

Sağlık Olsun'da bu hafta Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile TTB'ye yönelik artan baskıları, Bahçeli'nin "TTB kapatılsın" çağrısını ve "Sağlık çalışanlarının tükenmişliği"ne dair konuştuk.

14 Ocak 2022 15:00
Paylaş

Sağlık Olsun'da bu hafta Kübra Kırımlı'nın konuğu TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, son dönemlerde TTB'ye yönelik artan baskıları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "TTB kapatılsın" çağrısını, "Sağlık çalışanlarının tükenmişliği"ne dair paylaşılan raporu ve Sağlık Bakanlığı'nın kovid-19 salgınına dair açıklamalarını değerlendirdi.

Bilim Kurulu toplantısında, her gün katlanarak artan vaka sayılarına ve Omikron varyantıyla birlikte virüsün daha hızlı yayılmasına rağmen karantina ve izolasyon sürelerinin kısaltılması ve semptom göstermeyenlere PCR testi yapılmayacağının yankıları sürüyor.

"SALGIN DEĞİL ALGI YÖNETİLİYOR"

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, bu kararların ardından Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ‘Salgını gündemimizden çıkarmak için elimizden geleni yapıyoruz’ sözlerine ilişkin ‘Salgını yok sayarak gündemden çıkarmak mümkün değil’ dedi. Bu kararlar ve ardından gelen bu açıklamanın ‘biz salgını artık önemsemiyoruz’ demek olduğunu belirten Fincancı “Toplumda da zaten böyle bir eğilim var. Çünkü artık 2 yıldır insanlar tükendiler. Siyasi otoritenin salgını yönetmeme davranışı ne yazık ki toplumda giderek bir duyarsızlaşmaya yol açtı. En başından itibaren vaka sayılarını açıklamayarak, şeffaf davranmayarak, güvenlikçi kararlar alındı. Yapılan bir salgın değil, algı politikası” dedi.

ÖLÜMLER ÖNLENEBİLİRDİ

Salgınla mücadelede anlamsız yasak kararları alınarak ve uygun önlemler almayarak toplumun da salgınla mücadeleye karşı duyarsızlaştırıldığını dile getiren Fincancı “Şimdi de diyorlar ki gündemimizden çıkaracağız. Tabi çıkarabilirsiniz. Zaten insanların ölümü de gündeminizde değil” dedi. TTB olarak 10 Aralık günü ‘yaşam hakkı ihlalinden’ suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatan Fincancı “Çünkü bu uygun olmayan salgın politikaları 200 bine aşkın insanın ölümüne yol açtı. Ve bunlar önlenebilir ölümlerdi. Bu önlenebilir ölümleri önlemedikleri için sorumlular” diye konuştu.

‘Omikron hafif geçiriliyor’ diyerek salgınla mücadeleye boş verilemeyeceğini dile getiren Fincancı “Omikron diğer varyantlara görece hastalığı geçirmede daha hafif olabilir ancak vaka sayısı arttığında, (Delta’dan 7 kat daha bulaşıcı) ABD’deki gibi Türkiye’de de ölüm sayıları artacaktır. Ayrıca sağlık sistemi şimdiden tıkanmaya başladı. Hastane ve yoğun bakımlar doluyor. Bir yıl geçti, hiç mi öğrenmez bir ülke? Dolayısıyla onlar gündemlerinden çıkarabilirler ancak biz çıkarmayacağız. Biz toplumu uyarmaya devam ediyoruz, ama bu toplumun alacağı önlemlerle olmaz. Bu kamusal alanda alınan önlemler ile salgın kontrol altına alınabilir” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, yerli kovid-19 aşısı TURKOVAC’ın bilimsel araştırma sonuçlarının paylaşılmamasına ilişkin eleştirileri nedeniyle bir kez daha TTB ve hekimleri hedef almasını değerlendiren Fincancı “Bizim en önemli görevlerimiz halk sağlığını korumaktır. İktidarlar zaman zaman siyasi saiklerle halk sağlığını korumayacak adımlar atıyorlar. Biz de bunu eleştirince, yol gösterince doğal olarak hoş karşılamıyorlar” dedi.

Prof. Dr. Fincancı: “TURKOVAC’ın Faz aşamaları açıklanmamıştı. Bizim de buna dair birtakım eleştirimiz vardı. Faz 1 yani preklinik aşama dergide yayımlanmıştı. Kıymetli ve sonuçları itibariyle de yüz güldürücüydü. Ama bunlar hayvan deneyleriydi. Sonrasında insanlar üzerinde yapılan çalışmalar yani Faz 2 ve Faz 3’ün sonuçları yayınlanmamıştı. Biz de bu verilere ihtiyaç duyduğumuzu ifade etmiştik. Çünkü Sağlık Bakanı Acil Kullanım Onayı verildiği açıklaması yapmıştı. Biz 18 Aralık 2020 tarihinde Acil Kullanım Onayı (AKO) asgari koşullarını açıklamıştık. Neden bu tarih önemli? Çünkü resmi gazetede AKO’ya dair mevzuat düzenlemesi yapılmıştı o gün. Biz, AKO’ya dair hem güvenlik hem de etkinliği açısından değerlendirilmesine ihtiyaç olduğunu, üretim sürecine ilişkin verilerin de yine olması gerektiğini açıklamışız. Bunların da bağımsız, asla çıkar gözetmeyen bir bilimsel heyet tarafından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştik. Bunların hiçbirinin olmadığı koşullarda ‘Bunların hem etkin, hem de güvenli olduğunu gördük’ diyip, o nedenle AKO verdik demek uygun olmayan, bilimsel teamüllerle açıkalanamayacak bir durum. Çünkü taraf olan Sağlık Bakanı. Ve Sağlık Bakanı TÜSEB (Türkiye Sağlık Politikaları Enstitüsü) Başkanı. TÜSEB bu çalışmanın sponsoru. Dolayısıyla bir tarafın orada çıkıp ‘Biz bunu etkin ve yeterli bulduk’ demesi doğru değil. Bağımsız bir heyetin bakması gerekir. Dolayısıyla bizim eleştirmez bu yöndeydi. Tabi şu da var. Önceki aşı adaylarına baktığımız da her birinin sonuçlarının bilimsel ortamlarda paylaşıldığı, bilimsel ortamlarda paylaşılmasa dahi bilim insanlarıyla paylaşıldığı verilerin bütünlüklü olarak incelenebildiği ve raporların yayımlandığı bir süreç izliyoruz. Keza ayı şey mRNA aşıları içinde geçerli. Bilimsel dergilerde yayımlandılar sonra AKO aldılar. Sonrasında bilim dünyasında tartışıldı bu veriler. İnaktif aşı olan Koronavac içinde benzer süreçler işledi. Ama bu süreç TURKOVAC için işlemedi.

Tüm bu uyarılarınıza binaen Cumhurbaşkanı Erdoğan eleştirilerinize kızdı.

Prof. Dr. Fincancı: TTB’nin halk sağlığını koruma sorumluluğu var. 6023 sayılı kanun bize bunu gösteriyor. Bu iktidar bunu kaldırmaya çalıştı. Yani yasadan halk sağlığını koruma görevini aldı. Ama Anayasa Mahkemesi buna itiraz etti. Ne yazık ki bütün iktidarlar döneminde örgütümüzün halk sağlığını koruma görevi tehdit olmuştur onlar için. Çünkü bütün iktidarlar siyasi saiklerle aldığı kararlarla halk sağlığını korumayacak bir takım adımlar atabiliyorlar. Biz de bunu eleştirip, yön göstermeye çalışınca haliyle hoş karşılanmıyor.

Peki Erdoğan’ın sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Fincancı: Siyasiler bizim muhatabımız değil. Daha doğrusu şöyle; siyasetçilerin bize yönelik ifadeleri veya eleştirileri TTB’yi yapmak istediği şeyden alıkoyamaz. Tam tersine aslında biz siyasi aktörlerin siyaset yapma biçimini, halk sağlığını korumak bağlamında değiştirmeye çalışırız. Ya da meslek örgütü olarak meslektaşlarımızın haklarını savunmak bağlamında. Onlar bize ne yapacağımızı değil, biz onlara ne yapmaları gerektiğini söylemeliyiz. Bizlerin rolü sivil ortamda siyasilerin rolünü belirlemektir. Doğru olan budur.

İktidarın açıklaması ardından iktidarın ortağı olan MHP’nin de size dönük sarfettiği sözler oldu. Aslında bunlar aşina olduğumuz da durumlar. HDP’ye, geçmişte de TMMOB’a sarfedilen “kapatılsın” çağrısını bu kez size yönelttiler. “ TTB Kapatılsın” dediler. Buna ne diyorsunuz?

Prof. Dr. Fincancı: Aslında fark etmedikleri bir düşmanlaştırma siyaseti uyguluyorlar. Malum herkes terörist oldu memlekette. Başlangıçta tutan bu siyaset artık tutmuyor. Son zamanlarda alıcısı yok görüyoruz ki. Son zamanlarda tam tersi böyle bir tutum alındığında, düşmanlaştırılmaya çalışılan, marjinalleştirilmeye çalışılanların daha fazla destek aldığını görüyoruz. Toplumda destekleme yönünde bir tutum oluyor. Son döneme baktığımızda bizi izleyenlerin sayısının arttığını, güven açısından daha fazla güven duyulduğunu görmek mümkün. Dolayısıyla bence siyaset yapma tarzını değiştirmeliler yoksa onlar için çok sağlıklı olmayacak gibi duruyor.

Son aylarda açıklanan yüksek ölüm oranları bir taraftayken şunu merak ediyorum; özellikle pandemide dünyada hekimlerin hedefe konduğu başka bir ülke var mı? Bu tartışmalar hekimleri, TTB’yi nasıl etkiliyor? Çünkü mesleğinizin getirdiği zorluklar ortada, daha genç bir hekim adayı bunları mektubuna yazıp yaşamına son vermişken…

Prof. Dr. Fincancı: Aslında bu tartışmaların ötesinde sağlık ortamı hekimleri çok etkiliyor. Çok ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Sağlık çalışanları tükeniyor, bu intihar olayları bunun bir yansıması bir tarafta ne yazık ki. Şöyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Meslektaşlarımız bu tükenmişliğe dair hekimlerle görüşmeye dayalı bir çalışma yaptılar. Verileri de rapor olarak yayımladık. Tükenme ölçeklerindeki değerlendirmelerde tükenmenin en çok aile hekimler ile özel alanda çalışan hekimlerde bunun çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Nedenlerini sorguladığımızda ikisinde de benzer bir özellik özelleşme ve iş güvencesinin ortadan kalkması. Bu insanlarda çaresizlik duygusuna yol açıyor. Ve çaresizlik duygusu da tükenmeyle sonuçlanıyor kaçınılmaz olarak. Bu sağlık politikalarındaki değişimle ilgilidir. Sağlık politikaları sağlığı tamamen kâr getiren bir alan olarak görüp, sağlık hizmetini bir meta olarak sunma hizmetini verdiğinde bu güvencesiz çalışmayı da beraberinde getirmiştir. Güvencesiz çalışma sonuç olarak hekimlik ortamına tükenme olarak yansımaktadır. Tabi bunun daha birçok boyutu var. Sağlıkta şiddetin geldiği noktaya baktığımızda, siyasi otoritenin sağlıktaki bu aksaklıkların sorumlusu olarak hekimleri göstermesinin payı var. Bir vatandaş randevu alamadığında, uzun süre randevu beklediğinde bunun sorumlusunun aslında bu yanlış sağlık politikaları olduğunu düşünmüyor. Hastanede o an karşısında kim varsa onun canını yakmayı hedefliyor. Üstelik meşrulaştırılan bir tutumda bu. Tüm bunları ele aldığımızda hekimlerdeki tükenmenin temel etmeni olduğunu söyleyebiliriz sanırım.

Bilim Kurulu'nun son toplantısı ardından Sağlık Bakanı Koca: “ PCR yalnızca semptom gösterenlere yapılacaktır. Salgını gündemimizden çıkarmak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz” dedi.

Alınan tedbirler yeterli mi? Açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?

Prof. Dr. Fincancı: Salgını yok sayarak gündemden çıkarmak mümkün değil. Bu açıklama tam da biz salgını artık önemsemiyoruz demek. Toplumda da zaten böyle bir eğilim var. Çünkü artık 2 yıldır insanlar tükendiler. Siyasi otoritenin salgını yönetmeme davranışı ne yazık ki toplumda giderek bir duyarsızlaşmaya yol açtı. En başından itibaren vaka sayılarını açıklamayarak, şeffaf davranmayarak, güvenlikçi kararlar ile kararlar alarak salgın önlemleri yerine güvenlik politikaları kurgulayan bir süreç, hiç ciddiye almıyorlar.Yapılan bir salgın değil, algı politikası.

Sokağa çıkma yasağının olduğu dönemde satılması yasak olan maddeler var: içki, kadın hijyen pedi, doğum kontrolüyle ilişkili bir takım maddeler. Neden? Salgının yasaklanan tüm bu şeylerle nasıl bir ilgisi olabilir? Tam da böyle yaparak, uygun önlemler almayarak toplumu da duyarsızlaştırdılar. Şimdi de diyorlar ki gündemimizden çıkaracağız. Tabi çıkarabilirsiniz. O zaman zaten insanların ölümü de gündeminizde değil. Zaten insanların insanların ölümünün gündemlerinde olmadığını biz ifade ettik ve 10 Aralık günü gittik “yaşam hakkı ihlallinden” suç duyurusunda bulunduk. Çünkü bu uygun olmayan salgın politikaları 200 bine aşkın insanın ölümüne yol açtı. Ve bunlar önlenebilir ölümlerdi. Bu önlenebilir ölümleri önlemedikleri için sorumlular. Şimdi olacaklardan da sorumlular. Örn; Omicron hafif geçecek diye boş veremezsiniz. Omicron diğer varyantlara görece daha hafif olabilir ancak vaka sayısı arttığında, (Delta’dan bile 7 kat daha bulaşıcı) ABD’ deki ölüm sayıları 1500-2000’nin altına düşmüyor. Türkiye'de de benzer bir durum olacak. Sağlık sistemi şimdiden tıkanmaya başladı. Hastane ve yoğun bakımlar dolmaya başladı. Bir yıl geçti, hiç mi öğrenmez bir ülke? Dolayısıyla onlar gündemlerinden çıkarabilirler ancak biz çıkarmayacağız.Biz toplumu uyarmaya devam ediyoruz, ama bu toplumun alacağı önlemlerle olmaz. Bu kamusal alanda alınan önlemler ile salgın kontrol altına alınabilir.

 

Kübra Kırımlı'nın sunumuyla Sağlık Olsun, her cuma Evrensel'de. (Ankara/EVRENSEL)

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Ankara Barosu'ndan sokak hayvanları için 'Pati Yardım Hattı'

SONRAKİ HABER

Yabancılara yapılan konut satışları bir yılda yüzde 43,5 arttı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa