10 Mayıs 2024 05:38

İş cinayetleri böyle artıyor

İş cinayeti dövizi

Arşiv | Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel

Paylaş

Türkiye’de iş güvencesi ilk kez 15 Ağustos 2002’de yürürlüğe giren 4773 sayılı Yasa ile geldi. Bu yasaya göre 10 veya daha fazla işçinin istihdam edildiği iş yerlerinde çalışan ve yasada öngörülen diğer koşulları taşıyan işçiler, iş güvencesi kapsamına alınırken, AKP yeni yasayla bu şartı ‘30 işçi’ye çıkardı. Böylece Türkiye’de işçilerin yarısından fazlası iş güvencesi (işe iade hakkı) kapsamı dışında kaldı.

KADRO YERİNE SÖZLEŞME

AKP’nin patronlar için attığı adımlardan biri de yeni bir kamu personel rejimiydi. AKP bu projesini ‘kadrolu memur’ yerine ‘sözleşmeli personel’ alarak başlattı. 2002’den 2011 yılına gelindiğinde memur sayısı yerinde sayarken, sözleşmeli personel sayısı 12 katına çıkarak 322 bin 146’ya kadar ulaştı. 2011 seçimleri öncesi, bir seçim yatırımı olarak sözleşmeli personelin yarısı kadroya geçirildi. Buna rağmen AKP iktidarı döneminde, memur sayısındaki artış yüzde 28’de kalırken, sözleşmeli personel sayısı yüzde 500 arttı.

SENDİKASIZLAŞTIRMA HAMLESİ

Toplu iş sözleşmesinin yarım asrı aşkın tarihininin olduğu Türkiye’de, sendikalaşma AKP döneminde dibe vurdu. 2002’de yüzde 9.5 olan toplu iş sözleşmesi kapsama oranı 10 yıl sonra, 2012’de ilk kez yüzde 5’in altına düşerek yüzde 4.5’e kadar geriledi. Özelleştirme ve taşeronlaştırma ile büyük darbe yiyen sendikal örgütlenme, AKP’nin gözetimi ve denetiminde patronlarca adeta iğdiş edildi. Her yıl binlerce işçi sendikalı olduğu için işten atılırken, AKP’nin “yeni Türkiye”sinde sendika seçme ve sendikaya üye olma özgürlüğü fiilen rafa kaldırıldı. Kamu emekçileri alanında yandaş sendikacılık beslendi, mücadeleci sendikaların önü kesilirken, yandaş ve/veya patron güdümlü sendikacılık muazzam destek gördü. Özelleştirme uygulamalarının ardından istihdamın yapısı değişerek güvencesiz ve esnek çalışma biçimlerinde artış yaşandı. Esnek çalışma; taşeronlaşma, çağrı üzerine veya uzaktan çalışma gibi kısmi süreli çalışmalar, kursiyer istihdamında artış ve deneme sürelerinin uzatılması gibi çeşitli şekillerde gerçekleşiyor. Özelleştirmelerin ardından işçi sağlığı ve güvenliği uygulamalarında da sermayeden yana ve işçiyi değil iş sürekliliğini önceleyen değişimler yaşanıyor. Özelleştirilen iş yerlerinde özel sektör işverenlerinin, maliyetlerini azaltmak için işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaktan kaçınmaları, gerekli iş güvenliği mühendisi ve iş yeri hekimini çalıştırmamaları dolayısıyla hastalık ve kaza riski artıyor.

AKP DÖNEMİNDE 32 BİN 984 İŞ CİNAYETİ

SGK verilerine göre 2003’te 811 işçi, 2011’de ise 1710 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. SGK verilerine göre iş cinayetlerinin ortalaması yıllara göre 800-900 bandında gözüküyor. 2012’den bu yana rapor paylaşan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin verilerine göre ise iş cinayetleri sürekli arttı. İş cinayetleri yıllık 1800 ila 1900 bandında seyrederken, 2020 yılında ise 2 bin 427 ölüm meydana geldi. İSİG Meclisinin verilerine göre AKP’li 22 yılda 32 bin 984, 2023 yılında 1981, 2024’ün ilk üç ayında 425... Bunlar bir salgın hastalığın ya da bir savaşın bilançosu değil; patronların kâr hırsının, büyümenin ardındaki kanın tespit edilebilmiş sayıları. SGK verilerine göre, Türkiye’de her yıl yarım milyondan fazla iş kazası meydana geliyor ve bunların yüzde 40’ı üç gün ve üzerinde iş göremezliğe yol açan kazalar. 10 binden fazla işçinin ise her yıl mesleki hastalıklar nedeni ile hayatını kaybettiği tahmin edilirken, gizlenen salgın meslek hastalıkları SGK’nin tespitine bırakıldığı için işçiler meslek hastalıklarında hayatını kaybediyor. Bu istatistikler ile ne yazık ki Türkiye Avrupa’nın en fazla işçi ölümü olan ülkesi iken dünya genelinde de en kötü durumdaki ülkeler içerisinde yer almaktadır.

İSİG ALINIP SATILABİLİR BİR META

Çalışma koşulları emek gücünün faaliyeti sırasında işçinin beden bütünlüğünün, sosyal ve psikolojik varlığının korunmasını kapsar. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve güvenliği; insan ve halk sağlığı açısından bir hak olmaktan çıkarılarak hizmet sunumu ve piyasalaşmaya terk edildi. Yasa öncesi iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimlerinin eğitimi ve kontrolü TMMOB ve TTB’deyken, 6331 sayılı Yasa bu alanı ortak sağlık ve güvenlik birimleri (OSGB) aracılığıyla piyasaya açtı. Yasayla birlikte eğitim ve kontrol TMMOB ve TTB’den alındı, yasa öncesi patronlar, kendi bünyesinde kadrolu şekilde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırmak zorundayken, yasa sonrası bu hizmet taşeronlaştırılmış oldu.

MESEM: YASAL ÇOCUK İŞÇİLİK UYGULAMASI

Ülkemizde 1977 yılında yürürlüğe giren çıraklık yasası ile başlayan ‘yasal çocuk işçilik’ uygulaması bugün MESEM yasası ile devam ediyor. Bu yöntemle çocuklar kağıt üstünde mesleki eğitim alıyor gözüküyor, ancak fiiliyatta eğitim yok, tam zamanlı çocuk çalıştırma uygulaması var. Çocuk işçiliğin azaldığına dayanak gösterilen istatistiklerde sayısı 1.5 milyonu bulan çırak, stajyer ve meslek eğitimi gören öğrenciler resmi istatistiklerde çocuk işçi olarak değerlendirilmiyor. Son 22 yılda hayata geçirilen tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikaları, her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdi. Son on yılda en az 689, AKP’li yıllarda en az 925 çocuk iş cinayetlerinde öldü.

CEZASIZLIK PRATİĞİ

İş cinayetlerinin sorumlularına ödül gibi cezalar verildi. Cezasızlık pratiği yeni katliamların da önünü açtı. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmeli ve iş cinayetlerinde cezalar ağırlaştırılmalıdır. Nitekim 2003-2023 yılları arasında taş kömürü ve linyit madenlerinde toplam 180 bin iş kazası meydana gelmiş ve en az 1000’den fazla işçi hayatını kaybetmiştir. Bütün bunların üzerine gidilmediği, üzeri örtüldüğü için Somaları Amasralar izlemiştir. “Soma düzeni” olarak anılan “hadi hadi çalış düzeni” değişmediği sürece Amasra’ya ne yazık ki yeni işçi katliamları eklenecektir. Soma’da Ermenek’te gelmeyen adalet Amasra Katliamı’nın önünü açmıştır. Katiller koruma zırhına alındı, ödül gibi cezalar verildi.

PATRONLARA TEŞVİK, İŞÇİLERE CEZA

İşçilerin yüzde 86’sının sendikasız, yüzde 93’ünün toplu iş sözleşmesi kapsamında olmadığı, toplu iş sözleşmesi kapsamı ve sendikalaşma açısından OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) sonuncusu olduğu ülkede Erdoğan hükümeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aracılığıyla patronlara ‘beyaz bayrak’ vermek yerine yasaları çiğnediği için ceza verilmesi, patronların otoritesinin sınırlanması gerekmektedir. Ancak tablo patronlara teşvik, işçilere ceza şeklinde. İşçi sendika dese işten atılıyor, grev dese yasaklanıyor. Sendikalaşma oranını düşüren ana faktör tek adam sistemi ile kalıcı olarak kurumak istenen örgütlenme ve sendikalaşma önündeki baskıcı yaklaşımların toplamıdır...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa